KERBELÂ ŞEHİDİMİZ HZ. HÜSEYİN (R.A.) KİMDİR?
Bu gün 10 Muharrem 1440 (20 Eylül 2018
Miladi) Perşembe günü, Aşure Günü ve Âlemlere Rahmet Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (S.A.V.) 2.torunu
Hz. Hüseyin (R.A.) efendimizin şehit edildiği gündür.
Hz. Hüseyin (R.A.); 5 Şaban 626 Hicri tarihinde
dünyaya gelmiş ve pek çok kaynağa göre, 10 Muharrem 61 Hicri Cuma günü, ailesi ve bazı
taraftarlarıyla birlikte Irak'ın Kûfe bölgesinde Kerbelâ denilen yerde Şehit edilmiştir.
Hazret-i
Hüseyin (Radıyallahu Anh), Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) efendimizin
sevgili ikinci torunu… Hazret-i Ali (R.A.)'ın küçük oğlu… "Şehid" lakabıyla meşhur…
Başına
gelen acı hadiseler dolayısıyla İslâm ümmetinin yüreklerini sızlatan bir yiğit…
"Kerbelâ Şehidi" diye
tanınan bir sevgili mazlum insan…
O,
hicretin 4. yılı Şaban ayının 5. günü (10
Ocak 626'da) Medine-i Münevvere'de doğdu.
O
günün sevincine melekler de katıldı. Hz. Hüseyin (R.A.)'ın doğduğu eve
geldiler. Guruplar halinde ziyaret ettiler ve Resûl-i Ekrem (S.A.V.)
efendimizle tebrikleştiler.
O gün
Rasûlullah (S.A.V.) Hz. Ali'yi kapıda bekçi bıraktı. Kimseyi içeriye almamasını
tembih etti. Meleklerin ziyareti tamamlanınca Efendimiz dışarı çıktı ve
bekleyen ashâbını içeriye buyur etti. Hz. Ali (R.A.)'ın ziyarete gelen
meleklerin sayısı konusundaki sözü hatırlatıldı.
Efendimiz:
"Nerden, nasıl bildin ya Ali?"
diye sordu.
Hz.
Ali (R.A.) da: "Melekler gurup
gurup geliyorlardı. Her biri ayrı bir dil konuşurlardı ve sayılarını
bildirirlerdi" diye cevap verdi.
Bunun
üzerine Efendimiz (S.A.V.): "Allah
aklını ziyâde etsin ey Ali!" diye buyurdu.
Resûl-i
Ekrem (S.A.V.) Efendimiz, sevgili torununun kulağına bizzat kendisi ezan okudu
ve adını Hüseyin koydu. Yedinci günü Akîka kurbanı kestirdi. Aynı gün saçlarını
traş ettirip kızı Fâtıma'ya verdi ve:
"Ey Fâtıma! Hüseyin'in saçları
ağırlığınca sadaka ver" buyurdu. O da oğlunun saçları ağırlığınca
gümüşü fakirlere dağıttı.
Hz. Hüseyin
(R.A.)'ın doğumu ile ilgili Hz. Abbas (R.A.)'ın hanımı Ümmü'l-Fadl bir gece
şiddetli, mihnetli ve korkulu bir rüya gördü. Sabahleyin doğruca Resûl-i Ekrem
(S.A.)'in yanına gitti ve:
"Ya Rasûlallah! Bir rüya gördüm ve çok
korktum"
dedi.
Efendimiz
(S.A.V.):
"Ne gördün?" dedi.
Ümmü'l-Fadl
da:
"Ya Rasûlallah! Sizin vücudunuzdan bir
parçanın kesilip evime konulduğunu gördüm" dedi.
Bunun
üzerine Efendimiz (S.A.V.):
"Hayır olsun inşa'Allah! Fâtıma'nın
bir oğlu olacak, sen de ona sütünü emzireceksin" buyurdular.
"KİMSEYİ KIRMADAN, İNCİTMEDEN EĞİT"
Hz.
Hüseyin (R.A.) dünyaya gelince Ümmü'l-Fadl onu alıp eve götürdü ve doyasıya
sütünü emzirdi. Ümmü'l-Fadl bir gün çocuğu alıp Rasûlullah (S.A.V.)'e götürdü.
Efendimiz torununu aldı ve kucağına oturttu. Onu öptü, başını okşadı ve sevdi.
Çocuk kucakta otururken Efendimizin üzerini ıslattı. Ümmü'l-Fadl buna üzüldü ve
çocuğu biraz sertçe tutup Efendimizin kucağından aldı. Çocuk ağlamaya başladı.
Rahmet Peygamberi Efendimiz buna dayanamadı ve:
"Ey Ümmü'l-Fadl! Allah iyiliğini
versin. Sen onu ağlatmakla beni üzdün" buyurdu.
İki
Cihan Güneşi Efendimiz hiç kimsenin üzülmesini istemezdi. O Rauf ve Rahîm
peygamberdi. Kendi aile efradına ve ümmetine çok düşkündü. Onların sıkıntıya
uğraması ona çok ağır gelirdi. Bir defasında yine torunu Hüseyin'in ağladığını
işitti.
Annesi
Fâtıma'ya:
"Onun ağlamasına üzüldüğümü bilmiyor
musun?"
buyurdu.
Ne
şefkat!.. Ne merhamet!.. Ne edeb!.. Ne ince terbiye!.. Kimseyi kırmadan,
incitmeden eğitmek!.. Derin merhametini tatlı sözleriyle belirtmek!.. Allah'ım
bizlere de bu inceliği ve merhameti nasip et!.. Amin…
Rahmet
ve Şefkat Peygamberi Efendimiz, torunları Hz. Hasan ve Hüseyin (R.Anhüm)'ü çok
severlerdi. Bir gün yine onları kucağında oturtup severken Üsame İbni Zeyd (R.A.)
gördü.
Efendimiz'in
onlar hakkında şöyle buyurduğunu işitti:
"Allah'ım! Bunlar benim kızımın oğullarıdır.
Ben bunları seviyorum. Sen de onları sev. Onları sevenleri de sev" buyurdu.
"ALLAH'I SEVEN HÜSEYİN'İ SEVER"
İki
Cihan Güneşi efendimiz sokakta oynayan çocuklara da selâm verirdi. Onlarla
ilgilenirdi.
Bir
gün ashabıyla bir yere giderken Hüseyin’in sokakta çocuklarla oynadığını gördü.
Biraz hızlıca yürüyerek torununu yakalamak istedi. O da oraya buraya koşuyordu.
Efendimiz de hem gülüyor, hem de peşinden koşuyordu. Onu tutmağa çalışıyordu.
Sonunda Hüseyin'i tuttu. Onun yüzünü mübarek iki eliyle sevdi ve yanaklarından
öptü.
Ashabına
döndü ve:
"Hüseyin bendendir. Ben de Hüseyin'denim!
Allah'ı seven Hüseyin'i sever! Hüseyin torunlardan bir torundur" buyurdu.
Hz.
Hasan ve Hüseyin (R.Anhüm) efendilerimiz İki Cihan Güneşi Efendimizin şefkat ve
merhamet pınarından doyasıya içerek büyüdüler. Dedelerinin yanından hiç
ayrılmadılar. Onun mübârek dizlerinde oturarak, onun sevgi dolu gönlünden
feyizler alarak yetiştiler.
Etrafa
nur saçan tebessümleri ve iltifatlarıyla gözlerini, gönüllerini nurlandırdılar.
Onun nübüvvet nuruyla geliştiler. Gece-gündüz fırsat bulunca dedelerinin
kucağına koşarlardı.
Bir
gün Habib-i Kibriya (S.A.V.) Efendimiz Ümmü Seleme (R.Anhâ) annemizin evinde
iken Cebrâil Aleyhisselâm geldi.
Resûl-i
Ekrem (S.A.V.) Efendimiz Ümmü Seleme annemize:
"Ya Ümmü Seleme! Kapıda dur içeriye
kimse girmesin" dedi.
O
sırada Efendimizin reyhanı Hüseyin geldi ve birden içeri daldı, Rasûlullah (S.A.V.)'in
boynuna atıldı.
Efendimiz
onu kucağına aldı, öptü ve sevdi. Cebrâil aleyhisselâm:
"Onu çok mu seviyorsun?" dedi.
Efendimiz
de:
"Evet!" dedi. Bunun
üzerine Cebrâil (A.S.):
"İyi ama, ümmetin onu
öldürecektir!"
dedi.
Efendimiz
hayretle:
"Demek onu öldürecek olanlar mü'minler!.." dedi.
Cebrâil
(A.S.):
"Evet! İstersen onun öldürüleceği yeri
sana göstereyim"
dedi ve gösterdi.
Oradan
bir avuç kızıl toprak alıp getirdi. Efendimiz o toprağı aldı ve kokladı da:
"Bu toprak gam ve belâ kokuyor" buyurdu.
Daha
sonra toprağı Ümmü Seleme (R.Anhâ) annemize emânet olarak verdi ve:
"Ey Ümmü Seleme! Bu, torunum Hüseyin'in
öldürüleceği yerin toprağıdır. Ne zaman kan haline gelirse o vakit bil ki
Hüseyin öldürülmüştür" buyurarak ileride olacak hadiselere işaret etti.
TASA VE BELÂ YERİ
İki
Cihan Güneşi Efendimiz bu toprağın Kerbelâ toprağı olduğunu söylemişti.
Kerbelâ, Irak'ın Kûfe bölgesindedir.
Efendimiz
bu yeri tasa ve belâ yeri diye vasıflandırmıştır. Bir seferinde Hz. Ali (R.A.)
'Sıffîn'e giderken bu mıntıkadan geçmişti. Fırat kenarında bir köy olan Ninova'ya
gelince durdu ve burasının adını sordu. Kerbelâ cevabını alınca Hz. Ali (R.A.)
gözyaşlarını tutamadı.
Sonra
şunları söyledi:
"Bir defasında Rasûlullah (S.A.V.)'in
huzuruna gitmiştim. Vardığımda ağlıyordu.
– "Ya Rasûlallah! Seni ağlatan nedir?"
diye
sorduğumda bana:
"Az önce Cebrâil aleyhisselâm
yanımdaydı. Bana oğlum Hüseyin'in Fırat kenarında Kerbelâ denen yerde
öldürüleceğini haber verdi ve o topraktan bir avuç alıp bana koklattı.
Gözyaşlarım akıyorsa bu benim elimde değil, ne yapayım kendimi tutamadım" buyurdu.
Hz.
Hüseyin (R.A.) ağabeyi Hz. Hasan (R.A.) ile birlikte birçok seferlere katıldı.
Hz. Osman (R.A.)'ın evini kuşatan isyancılara karşı halifeyi korumak ve evine
su taşımak üzere babası tarafından verilen vazifede bulundu.
Babasının
halifeliği sırasında beraberinde Kûfe'ye gitti. Şehâdetinden sonra vasiyeti
üzerine ağabeyine itaat etti.
Hz.
Hasan (R.A.) ile Muâviye (r.a.) halifelik konusunda anlaşınca Hz. Hüseyin bunu
içine sindiremedi ve ağabeyi ile birlikte Medine'ye döndü. Kendini ibadete
verdi. Zühd ve takvâ üzere yaşamaya gayret etti. Muâviye döneminde fitne
çıkarmak isteyen kimselere de fırsat vermedi.
Muâviye
(r.a.) 60. Hicri yılda Şam'da vefat edince oğlu Yezid’e bîat etmedi.
Yezid
her ne sûretle olursa olsun Hz. Hüseyin ve arkadaşlarından bîat almasını Medine
valisi Velid İbni Utbe'den istedi.
Vali yumuşak huylu, merhamet sahibiydi.
Kendisine Hz. Hüseyin'in öldürülmesi fikri söylenince:
"Benim dinimi mi yıkmak istiyorsunuz?
Yemin ederim ki, Hüseyin'i öldürmek sûretiyle bütün dünyanın mal ve mülküne
sahip olacağımı bilsem yine de bunu yapmam" diyerek reddetti.
Bu
haberler üzerine Hz. Hüseyin (R.A.) 28 Recep 60 H. (4 Mayıs 680 M.) gecesi
bütün aile fertleriyle birlikte Mekke-i Mükerreme'ye gitmek üzere yola çıktı.
Kûfeliler;
Hz. Hüseyin (R.A.)'a bîat etmek için Meke'ye haber gönderdiler. O da amcasının
oğlu Müslim İbni Akîl'i incelemelerde bulunmak üzere Kûfe'ye gönderdi. Müslim
bir mektup yazarak Kûfe’lilerin Hz. Hüseyin'e bîat edeceklerini hatta on beş
yirmi bin kişinin bîatını onun adına kabul ettiğini bildirdi.
Fakat
Yezid bu faaliyetleri öğrenince Müslim'i öldürttü. Halk korkudan biatlarını
geri aldı. Hz. Hüseyin (R.A.) bu arada geçen hadiselerden haberdar olamadı.
İbni
Abbas, İbni Zübeyr ve İbni Ömer (R.Anhüm) hazarâtı Kûfe'ye gitmemesini tavsiye
ediyorlardı. Gerekirse 'Mekke'de adınıza
bîat alırız' diyerek görüş beyan ediyorlardı.
Fakat
kader-i İlâhî'nin önüne geçmek de kimsenin kârı değildi. Bir sevk-i tâbiî ile
Hz. Hüseyin (R.A.) 8 Zilhicce 60 H. (9
Eylül 680 M.) tarihinde ailesi ve bazı taraftarlarıyla birlikte Kûfe'ye
hareket etti.
HZ. HÜSEYİN'İN ŞEHİD EDİLMESİ
Hz.
Hüseyin (R.A.) rüyasında; Rasûlullah (S.A.V.)'i gördüğünü ve başladığı işi
tamamlamakla emr olunduğunu söyledi.
Bunun
için amcazâdesi Abdullah İbni Ca'fer'in gitmemesine dair yazdığı mektubuna da
cevap vermedi. Yolda Kûfe'lilerin bîatlarından caydığını ve Müslim İbni Akîl'in
öldürüldüğünü duyunca bir ara geri dönmeyi düşündü. Fakat kader tekrar o tarafa
yönlendirdi.
Kendisiyle
beraber gelenlere:
"İsteyenlerin ayrılabileceğini" söyledi.
Yanında
sadece aile fertleri kaldı. Yaklaşık 72 kişiyle birlikte Kerbelâ'ya vardı.
Kûfe
valisi Ubeydullah İbni Ziyad, Rey valisi Ömer İbni Sa'd’a bir mektup göndererek
Hüseyin'in doğrudan kendisine teslim olmasını istedi. Yoksa onunla savaşmasını
emretti. Her iki taraf da maalesef anlaşamadı ve savaş hazırlığına başladı.
Hz.
Hüseyin (R.A.) gerekli savaş hazırlıklarını yaptıktan sonra atına bindi ve
önünde Mushaf olduğu halde Ömer’in ordusuna yaklaştı.
Kendisinin
buraya geliş amacını anlamalarını ve hakkında insaflı hüküm vermelerini istedi.
Ömer İbni Sa’d hiçbir şey duymamış gibi davrandı ve aldığı emri yerine getirmek
üzere ilk oku fırlattı!
Böylece
savaş başlamış oldu. Birbirine denk olmayan bu kuvvetler arasında tam bir dram
yaşandı. Hz. Hüseyin (R.A.)'ın yirmi üç süvari, kırk piyadeden oluşan askerleri
kısa sürede azaldı. Hepsi şehid oldu. Hz. Hüseyin (R.A.) yalnız kaldı. Bu
yalnızlıktan yararlanan Sinan İbni Enes en-Nehâî bir harbe attı ve Hüseyin
efendimizi yere düşürdü. Kendisi de atından yere atlayarak indi ve Hüseyin
efendimizin başını keserek şehid eyledi.
10 Muharrem 61 Hicri (10 Ekim 680 Miladi)
senede 57 yaşlarında iken kader onu teslim aldı. Vücudunda 33 mızrak yarası ve
33 kılıç darbesi vardı!...
Hz.
Hüseyin (R.A.) efendimizin şehid edildiği gün Ümmü Seleme (R.Anhâ) annemize verilen
kızıl toprak kan haline gelmişti. Annemiz onu kan şeklinde görünce:
"Eyvâh Hüseyin'im!.. Eyvâh Rasûlullah'ın
reyhanı!.."
diyerek ağlamaya başladı ve etrafa haber verdi. Bu acı haberi duyan Medine
halkı feryatlara boğuldu. O gün yer yerinden oynadı.
Şehidlerin
cesetleri ertesi gün Gadiriye köylülerince toprağa verildi.
Hz.
Hasan ile Hz. Hüseyin (R.Anhüm) efendilerimiz Rasûlullah (S.A.V.)'in sevgili
torunları olarak hep birlikte anılmışlardır.
Efendimizin
"İki çiçek demeti" ve "Cennet gençlerinin efendileri"
sıfatıyla Müslümanlar tarafından daima sevilmiş, sayılmış ve adları çocuklara
verilen en yaygın isimler arasında yer almıştır.
Onlar
yaratılış ve ahlâk itibariyle Rasûlullah (S.A.V.) Efendimize çok benzerlerdi.
Halîm, selîm ve yumuşak huylu idiler. Şefkat, merhamet ve cömert idiler.
Buyururlardı
ki:
"Cömert
efendi olur, cimri hor olur. Bu âlemde bir mü'min kardeşinin iyiliğini,
kendinden önce düşünen, öbür âlemde daha iyisini bulur."
DEDELERİNİN YANINA GİRİP ÇIKARLARDI
Hz.
Hasan ve Hz. Hüseyin efendilerimiz, çocuk yaşta iken dedelerinin yanına serbest
girip çıkarlardı. Evde olsun, mescidde olsun o ışık kandilinden ayrılmazlardı.
Sefere gidip gelen ashâbı onlara hediyeler getirirdi. Dıhye (R.A.) her ticârî
seferden dönüşte eli boş dönmezdi. O nur topu sevgili torunlar buna alıştığı için
bir gün Cebrâil aleyhisselâm'ı da Dıhye (R.A.)'a benzeterek varıp ellerini
koynuna soktular.
Rasûlullah
(S.A.V.) mahcup bir şekilde Cebrâil (A.S.)'a:
"Ey kardeşim Cebrâil! Sizi ashabımdan
Dıhye'ye benzettiler. O her sefer dönüşünde onlara hediyeler getirir" deyince Cebrâil (A.S.)
oturduğu yerden ellerini uzatıp Cennetten bir salkım üzüm ile bir kırmızı nar
alıp onlara hediye etti. Hz. Hasan ile Hüseyin sevinerek mescidden çıkarken bir
dilenci gelip onlardan istedi.
Onlar
da vermek istediğinde Cebrâil (A.S.) mani oldu ve:
"Ya Rasûlallah! O dilenci şeytandır.
Cennet meyveleri ona haram iken hile ile yemek istedi" dedi. Rasûlullah'ın
sevgili torunları böylesine cömert idi.
Hz.
Hüseyin efendimizin soyu Ali Zeynelabidin vasıtasıyla devam etmiştir. Hüseyin efendimizin
neslinden gelenler "Seyyid"
unvanıyla anılmıştır.
Hüseyin
efendimizin başına gelen, yüreklerimizi sızlatan o acı hadiseleri
gönüllerimizde hissederek devamlı onun sevgisinin artmasına ve âhirette
şefaatına vesile olmasını Rabbimizden niyaz ederiz. Amin…
(Y.Kaynak:
Mustafa Eriş, ALTINOLUK Dergisi, 182. Sayı)
20.09.2018
(10 Muharrem 1440)
Yorumlar
Yorum Gönder